2020 Kitap Sonbaharı: Tarabya Kültür Akademisi Geçmiş Dönem Yazarlarından Yeni Çıkanlar
Max Czollek: Gegenwartsbewältigung (Günümüzün Üstesinden Gelmek)
Kriz dönemlerinde toplum ve çeşitlilik zarar görür. Max Czollek için ise “başat kültür” ile “entegrasyon” gibi resmi kavramlar ve devlet söylemleri bu duruma hiçbir şekilde cevap niteliği taşımazlar. 2018 yılından beri Max Czollek’in Tarabya Kültür Akademisinde konuk olduğu dönemde de üzerinde çalıştığı „Desintegriert euch!“ (Entegre Olmaktan Vazgeçin) başlıklı risalesi çokça tartışıldı. Czollek, bu metinde Alman öz algısının statükosunu ele alırken şimdi de günümüzün değişimleri karşısında bir kuram tasarlıyor: İnsanların dayanışmadan eşit derecede faydalanabilmesi için toplum ne şekilde değişim göstermeli? Bunun için bizler alışkanlık haline gelen hangi kanaatlerimizden vazgeçmeliyiz? Parçalanmış bir dünyada çoğulcu demokrasinin müşterek müdafaası ne şekilde başarılabilir? Max Czollek 2020 senesinin meselelerini kalbinden vuruyor – o kalbin atmasını ise bu polemik sağlıyor. Kitap “Bayerischer Buchpreis” (Bavyera Kitap Ödülü) için aday gösterildi!
Olga Grjasnowa: Der verlorene Sohn (Yitirilmiş Oğul)
Akhulgo, Kuzey Kafkasya, 1839: Uzun yıllardır süren Rus-Kafkas savaşı sırasında Jamalludin önemli bir imamın oğlu olarak büyümektedir. Rus askeri birlikleri tarafından sürekli baskıya maruz kalan Jamalludin’in babası, sonunda düşmanla müzakerelere başlayabilmek için oğlunu rehin olarak vermek zorunda kalır ve Jamalludin böylece Sankt-Peterburg’a Çar’ın sarayına götürülür. Çocuk, kısa bir süre sonra Çar’ın görkemli dünyasının kendisine sunduğu karşı koyulamaz imkanları ve ailesine olan özlemi arasında kararsızlık içinde bocalar. Olga Grjasnowa, güçlü diliyle iki kültür ve iki din arasında kalmış olan bir çocuğun kimliğini bulma mücadelesini anlatır. Ve kazananı olamayacak olan bir savaşın tahrip edici etkilerini.
Mely Kiyak: Frausein (Kadın Olmak)
“Ben bir kadınım. Seve seve kadınım. Ve bunu anlatmak istiyorum.” Kadın olmanın ne anlama geldiğini her yaşamda görmek mümkün: Mely Kiyak küçük bir kızken babasıyla bilgelik ve bilgisizlik üzerine yaptığı sohbetleri anlatıyor. Şehvetten bahseden kuzenleri. Ülkeler ve sınıflar arasında, geçmişin yükleri ile bilinmedik deneyimlere duyulan merak arasında büyümeyi. Yalnızlığı, kendini keşfetmeyi, aileyi. Başkalarının bakışlarını aşıp kendimizle baş başa kaldığımızda dişilik nedir? Mely Kiyak, samimi, neşeli, sevecen bir üslup ve karşısındakini savunmasız kılan zekası ile koşulların insanın nasıl sevip nasıl yaşadığını şekillendirdiğini hatırlatıyor.
Angelika Overath, Nursel Gülenaz (yayına hazırlayan): So träume und verschwinde ich
Türkçe aşk şiirleri il kez Almanca’da: 50’li ve 60’lı yıllardan bu yana Türk şiiri Turgut Uyar (1927-1985), Edip Cansever (1928-1986) ve Cemal Süreya’nın (1931-1986) imzasını taşıyor. Şiirleri açıkça siyasi olmadan devrimci; dil kullanımları deneysel, yabancılaştırıcı, derme. İşledikleri konular ise aşk, içki, hüzün ve özgürleştirici olarak algılanan bir cinsellik. Gezi Parkı eylemcileri İstanbul duvarlarına “Turgut Uyar’ın dizeleriyiz” yazdılar. Günümüzde hala sokak yazılarına dönüştürülen ve sosyal medya aracılığıyla yayılan bu şiirler Türkiye’deki özgürlüğün kalp atışları.
Christoph Peters: Dorfroman (Köy Romanı)
Christoph Peters bir delikanlının ve bir köyün içsel gerilimlerini anlatıyor. Niederrhein bölgesinde bulunan Hülkendonck köyünde hiçbir şey değişmemiş gibi sanki. Delikanlının ebeveynlerini ziyareti geçmişi yeniden canlandırıyor: 70’li yılların dünyadan cennetsi kopukluğu, köylülüğü yavaş yavaş ortadan kaldıran sanayi tarımının başlangıcı. Ve köydeki insanları tüm ülkede olduğu gibi derin ayrıştıran yeni tip bir nükleer santral olan “hızlı besleyici”nin planlanmış yapımı. Yazar o günlerde annesiyle babasının hayatının tek mümkün olan hayat olmadığını sezmeye başlıyor – ve nükleer enerji karşıtı bir aktivist olan Juliane ile, onun sayesinde de sol muhalif kültür ile tanışıyor… Bugün yaşadığımız Almanya’ya giden çalkantılı yolu anlatan büyük bir roman.